ASYA’DAN MUTFAKLARA: YOSUN

Artık gelişen ve globalleşen dünyada ” özgü” diye bi kelime kalmadı farkında mısınız?  Her şey her yerde artık. Özellikle durum besinlerde böyle. Bir bölgeye özgü olan besin herhangi bir şekilde gündeme geldiği zaman özgü olmaktan çıkıyor. Çünkü artık her yerde üretilmeye başlanıyor. Sadece o bölgenin iklimini taklit etmek için büyük yatırımlar yapıyor insanlar. Sırf o besini yetiştirebilmek için. Bu insanları yadırgamıyorum, yanlış anlaşılmasın. Onlar kendilerinden talep edileni yapıyorlar sadece.  Burada vahim olan besin üretiminin bu kadar yayılması. Çünkü besin üretimi ne kadar çok yayılırsa üretime bir standart getirmek de o kadar zorlaşır. Standart olmazsa üretimde ne kullanıldığını ve içinde bulunan katkı maddelerini kontrol edemeyiz. Her ne kadar katkı maddesi kullanılmamıştır dense de doğal olarak yetişen besinle beşeri olarak elde edilen besin bir olmaz. Türkiye de dahil olmak üzere Dünya’da çok sayıda yabancı tarzda besin sunan restoran açıldı. Aradığınız besinin anavatanından kilometrelerce uzakta olsanız bile fark etmiyor. Bu yazımda  “uluslararası” besinlerden birinden söz edecem sizlere. Bugünkü konuğum yosun. Aslında her yerde bulunuyor ama hepsi yenmiyor. Yenecek tarzda olanlar Uzakdoğu kökenli. Ama Uzakdoğu’ya özgü değil artık. Bakalım bu deniz örtüsü bizlere ne vaat ediyor.

 

Yosun aslında su yosunlarını ve birçok deniz bitkisini tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir. Ama genelde bildiğiniz bitkiyi tanımlar. Asya mutfağının ortak ürünüdür. Farklı farklı şekillerde kullanılabilir. Bu şekillerden biri de kurutma. Spirulina ve chlorella cinsi tatlı su yosunları kurutularak tüketilebilir. Ve bu yosunlar yüksek ölçüde protein ve demir içerir. Doğrudan tüketilebildiği gibi çayı da yapılabilir. Ama tabi doğrudan yenilmesi daha sağlıklıdır. Sonuçta lif de alırız. Lif sayesinde de pürüzsüz bir sindirim sistemine kavuşabiliriz. Yosunun pişirilmesi çok önemlidir ama zaten geleneksel Asya mutfağında buğulama ya da haşlama kullanılır. Yani besin çok değiştirilmez. Yosun vitamin ve mineral açısından çok geniş bir skalaya sahiptir. Hatta bazı araştırmacılar et, kümes hayvanları, yumurta ve sütte doğal olarak bulunan B12’nin yosunda da bulunduğunu söylese de bazı araştırmacılar da yosundaki B12’nin aktif olmadığını söylemektedir. Tartışmalar hala devam etmektedir. Ve kesin bir sonuç yoktur. Yosun, az da olsa omega-3 ve omega-6 yağ asitlerini içerir. Bu da kalp sağlığına olumlu etkisi olduğunu gösterir. Ayrıca yosun kan şekerinin de dengelenmesini sağlıyor. Yapılan bir çalışmada karbonhidrat açısından zengin bir öğünden 30 dakika önce insanlara yosun verilmiş ve %8 daha fazla insülin duyarlılığı saptanmıştır.Durum böyle olunca tip 2 diyabet riskini azalttığını söyleyebiliriz. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü ile yine aynı üniversitenin Fen Fakültesi’nin birlikte gerçekleştirdiği çalışmada, “katil yosunun” kanserli hücreleri öldürmede etkili olduğu bulunmuştur. Bu da bazı kanser ilaçlarında katil yosunun yer almasının sebep oluyor. Zayıflama ilaçlarında da yerini alabiliyor çünkü düşük kalorisi, yüksek lifi ve yağ birikimini önlemesiyle kilo kaybına yardımcı oluyor. Amerikalı biyoteknoloji firması Retrosence’in yaptığı çalışmada ” chlamydomonas reinhardtii” adlı bir yosun türünün gen ve proteinlerinin gözdeki ışığa duyarlı hücreleri harekete geçirdiğini tespit etti.  Yani bu proteinlerin göze aktarılması ile teoride göz kaybettiği ışığa duyarlılık yetisini geri kazanabilecek. Teoride diyorum çünkü firma daha insanlar üzerinde çalışma yapmamış. Yalnız yosunları da tüketirken dikkatli olmak gerekiyor tabi. Bununla ilgili iki tane uyarım var. Birincisi yosunların yetiştikleri yer çok önemlidir. Zira dip sularda yetişen yosunlar cıva, kurşun, kadmiyum ve arsenik gibi ağır metaller içerebilirler. Bu ağır metaller ağır metal zehirlenmesine yol açarlar.  Hatta ağır metaller sinir sisteminde geri dönüşsüz etkiler bırakabilir. İkinci uyarım ise tuz alımı ile ilgili. Bazı çeşit yosunlar çok fazla sodyum ve potasyum mineralleri içerebilir. Bu da aşırı tuz alımına bağlı hipertansiyon ve böbrek fonksiyonlarının bozulması gibi rahatsızlıklara yol açabilir.