DOĞAL ANTİBİYOTİK VE DAHA BİR SÜRÜ ŞEY: SOĞAN

Bir sebze düşünün ki her yemeğe bir tat versin. Farklı şekillerde tabi. Bazen karamelize edilmiş, bazen de sert bir yumrukla ikiye kırılmış. Her haliyle bir yemekle yakın temas halinde. Kurusu da tazesi de çok tüketiliyor. Özellikle Türkiye’de. Fakir edebiyatının da ayrılmaz bir unsuru ekmekle. O kadar faydası var ki sağlığa, manav ya da market yerine eczanede satılsa hiç kimse itiraz etmez. Tahmin edeceğiniz üzere bugünkü konuğum soğan. Hazır şimdi kış da geliyor, tencere yemekleri altın çağlarını yaşayacakken bu konuya da değinmek istedim. Soğanla mutfakta çok hoş anılarınız olmayabilir. Sizi bir çift yaşlı göz ile uğurlayabilir mutfaktan ama ailenin bir diğer kokan üyesi sarımsak gibi bunun da bir çözümü var elbette. Zaten yıl olmuş 2017, insanların artık uzaydan arsa satın aldığı ve teknolojinin bu denli ilerlediği bir dünyada bunun bir çözümü olmayacak değil herhalde. Yazımın ilerleyen bölümlerinde bu çözümlerden bahsedeceğim size. Ama önce şu soğana göz atalım.

 

 

Bileşiminde C, A ve B vitaminleri bulunan soğan; fosfor, iyot, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve potasyum minerallerine sahip iyi bir besindir. Bunların dışında demirde içermektedirler.Soğan sizin direncinizi arttırır ve hastalıklardan korur sizi. Doğal bir antibiyotiktir yani. Sindirim sisteminizde, daha çok mide ve bağırsakta meydana gelen enfeksiyonlara bire birdir. Ağrı kesici özelliğini de unutmayalım tabi. Hani direncinizi arttırır demiştim ya, farklı ülkelerde yetişen soğanları da yerseniz farklı bakterilere karşı direnciniz de olur. Klişe bir tabir olacak ama gerçekten  soğan iyi bir kalp dostudur. Kanı temizler ve damar tıkanıklığı gibi önemli bir soruna engel olur. Kansere yakalanma ;riski hepimizde farklı olsa da var. Bu riski azaltmak için de bol bol soğan tüketmeliyiz; çünkü araştırmalar öyle diyor. Kanser oluşumunda önemli bir rol üstlenen serbest radikallerin baş düşmanıdır soğan. Soğanın bu özellikleri onu geçmişten günümüze kullanılan doğal bir antibiyotik olarak görülmesine neden olmuştur.Mesela soğanın geçmişte Mısırlı işçilerin gücünü arttırmak için, Ruslar’da savaş yaralarına antiseptik bir etki yaratmak için, Çinli tıpçıların faranjit, öksürük. bakteri kaynaklı enfeksiyonlar ve nefes alma problemlerinde tedavi amaçlı kullanıldığını biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz. Cilde ve saçlara da çok faydalıdır. Evet, herkes yaşlanır. Ama soğan tüketenler biraz daha az. Çünkü soğan tüketenlerin kemikleri daha sağlam olur ve kemik erimesi azalır. Soğan ayrıca kan şekerini dengeler ve kötü kolesterolü sağlıklı sınırlarda tutar. Dönüp dolaşıp kalp dostu olduğu sonucuna varıyoruz. Soğan faydalı olunca tabi türlü türlü şekillere sokulabiliyor. Bakınız soğan halkaları bir fast food ürünü oldu. Değişik soğan kürleri, soğan çorbaları, soğan suları… Bunlara bir itirazım yok da şu soğan halkaları kızardığından ve çıtır olması için bir çok şey eklendiğinden dolayı pek sağlıklı olduğunu söyleyemeyecem.

 

 

Evet şimdi size bahsedeceğim dediğim şu malum konuya geldik. Soğanın gözleri doldurması. Soğanı keserken açığa sülfenik asit bileşikleri çıkar ve havada kükürt bileşiklerine dönüşürler. Bu gaz havada yayılır ve gözümüze ulaşır. Ancak gözü yakmasının esas sebebi bu değil. Gazın göz yaşımızla tepkimeye girerek sülfirik asit oluşturmasıdır. Göz yaşarmasını önlemek için bir kaç numaramız var ama. Birincisi sakız çiğnemek ya da çiğniyormuş gibi yapmak, veya musluğu açıp ona yakın bir yerde doğramak, soğanı kabuklarını soyduktan sonra 20 saniye mikrodalgada ısıtmak ise bir başka yol. Bunun gibi daha nice yollar bulmuş insanoğlu. Siz beğendiğinizi uygulayın.